20 Ocak 2014 Pazartesi

Bir toprak parçası işte.

Benim senden önce tanıdığım, senin benden önce sevdiğin
Farklı zamanlarda bağlandığımızdan bizim bağlarımızı hep gevşeten
Onca gülümseten anımızın arka planında olmadı hiç ilginçtir...
Senden geçemem derdim seneler oldu sen geçtin gittin de 
ben şimdi senin özlediğin bu sokaklarda kalbimde bambaşka aşkları büyütüyorum güzelim Boğazın ilhamıyla.
-arşivden-

18 Eylül 2011 Pazar

Doğum Günü Yazısı

Bu gece biten 30 sene...

Sanki üç gün gibi geçen uzun zaman...

Neler yaşandı bunca zamanda..

Kendimden çok sevdiğim üç arkadaşım oldu önce. Herşeyimi paylaştığım, herşeyini benimle paylaşan üç güzel insan. En büyük değerim, değerlilerim, ailem.

Gülüp eğlendiğim, hayatımı neşelendiren arkadaşlarım oldu her zaman, yalnız kalmadım.

Üç büyük aşkım oldu. Büyüdüm, büyüttüm, olgunlaştım.Hayatı öğrendim acısıyla tatlısıyla, hiç pişman olmadım.

Üç sağlam dostum oldu yanıma kar kalan. Aklıma geleni benden önce bilen, cümlelerimi tamamlayan, düştüğümde kaldıran.

Otuz senede biriktirdiklerimi gülümseyerek anıyorsam, ailem büyüyor, arkadaşlarım artıyor, dostlarım eksilmiyorsa...

Çektiğim en büyük acı aşktan geldi de ağlarken bile gülecek bir sebep doğduysa, öldürmeyen güçlendirdiyse...

En büyük mutluluğumu kutlayacak sevdiklerim varsa yanımda...

Hep bir omuz ulaşabileceğim mesafedeyse...

Şükürler olsun dolu dolu geçen 30 seneye...

Bundan sonra kalan her ne kadarsa, bugünleri özletmeyecek günler olsun. Bu da benim bu seneki dileğim olsun. Şimdiye kadar dilediklerimden çok daha büyük olsun.

Tüm sevdiklerim sağlıklı, mutlu olsun. Onların yüzü gülsün ki ben de gülümseyerek karşılayayım her yeni günü.

Bir de küçücük ek dilek, bonus gibi. AŞK olsun. Hepinize, hepimize aşk olsun. Olursa ne güzel, olmazsa da canımız sağ olsun.

27 Haziran 2011 Pazartesi

Yara İzi

Öyle çılgınca koşup, o coşkuyla öyle bir zıpladım ki, düşüp yaralanmamak kaçınılmazdı. Kanadı...

Kabuk tuttukça yara, kabuğunu soyup kanatıyorum tekrar soğukkanlılıkla.

Artık acı hissetmeyene kadar devam edecek gibi. Artık kanamayıp da orda izi kalana kadar, daha derine yer edene kadar sürecek gibi.

Seviyorum yaramı kanatmayı. Tıpkı ona sebep olan o çılgın koşuyu, o atlayışı tekrar yapar gibi heyecanlı.

Yara kapanacak elbette. Ama orada kalacak izi.

Yaramın izi, bana bir zamanlar ne kadar cesur olduğumu, düşmeyi göze alacak kadar heyecanlı, hevesli, aşk dolu olduğumu hatırlatacak her baktığımda.

Belki sen de göreceksin birgün yara izimi. Üzülme sakın. Sana da o güzel günleri hatırlatsın. O mutluluğu, o neşeli koşturmacayı, aşkı hatırlatsın. Gülümseyelim.

19 Haziran 2011 Pazar

İşli Güçlü (!) Kadınlar

Onlar her yerdeler. Senin benim çevremde onlar var. Elini sallasan ellisi. Şimdiye kadar da tanıyordum da hepsini, daha çok algılar oldum bakmak yerine görmeye odaklanınca. Algıda saplantı diyorum buna şimdi, saplandım konuya çıkamıyorum.

O kadınlar. O kadar çok işleri var, o kadar çok sorumlulukları, gün yetmiyor almaları gereken kararlara. Yönettikleri işler var, yönettikleri insanlar. Aileleri gurur duyuyor onlarla. Anneleri arkadaşlarına anlatırken kızlarının başarılarını gözleri parlıyor. Onların da gözleri parlıyor başarıyla kapatılan her proje sonrası. İmzalarını atarken o büyük işlere, gurur duyuyorlar kendileriyle.

O kadınları hiç o adamların yanında gördünüz mü? Mutlaka gördünüz ama gözlerine baktınız mı? Hepsi aynı bakıyor aslında. Nerde görsem tanıyorum ben bakışlarından. Kalabalık içinde, o adamlara bakarken, o adamları güle oynaya karıştıkları ortamlarda gözleriyle takip ederken hepsi aynı bakıyor. Karanlık bakıyorlar, tedirgin, korkulu, üzgün, mutsuz bakıyorlar. Ama hep aynı hırsla, gündüz o iş anlaşmasını yaparken gözlerindeki aynı hırsla.

O adamlar o kadınları o kadar iyi tanıyor ki! Aslında benim bunca zamanda görmeyi öğrendiğimi onlar baştan beri görüyor. O kadınları ne kadar aşağılarlarsa, ne kadar hor görürlerse, o kadınların onlara o kadar çok bağlanacaklarını, her defasında daha da alttan alacaklarını, bir cüretkarlığı daha yalamadan yutacaklarını o kadar iyi biliyorlar ki! İşte tam da bu nedenle aslında o adamlar bu kadar vurdum duymazlar, cüretkarlar. Tam da bu nedenle o adamlar her kadına sahip olmaya çalışıyor ve her kadını "o kadınlardan" yapmaya çalışıyorlar.

Genç yaşta başka tercih sunulmadan evlendirilen, hiçbir sosyal hakkı olmadan yaşayıp da sonunda göze alıp, devlete sığınıp, sığınma evinin kapısında kocası tarafından öldürülmeyi göze alan kadınlar kadar cesareti yok "o kadınlar"ın. Çünkü kocaman hırsları var onların. Kendilerine acıyacak, hatta tüm kadınlara zarar verdiklerini görmelerine engel olacak kadar büyük hırsları var. Kendilerini yiyip bitirecek kadar büyük.

İş hayatında egemenliklerini ispatlamak için acımasızlıklarını büyütürken, o adamlara sahip olmak için zavallılıkları büyüyor içlerinde. Kadınları aşağılıyor o kadınlar, o adamların sayısı gittikçe artıyor. Doğa ana müdahale edemiyor.

Onların yüzünden sevdiğime "seni özledim" diyemiyorum. Hatta yasımı tutamıyorum sanki ağlarsam onlara yaklaşacağım!

Kadehimi, sağlıklı yaşandığı için sağlıklı şekilde biten gururlu ilişkime kaldırıyorum. Sağlığınıza işli güçlü kadınlar!

Varlığımız keyfinize amade!

Uzaklaşmak gerek bazen şehrin karmaşasından, iş hayatının geriliminden, telaşından, günlerin koşturmacasından. Doğaya vurmak gerek. Çimlere basmak, sınırsız gökyüzü, yeşil, sessizlik, huzur gerek.

İşte tam da bu nedenle iki yorgun, bizim gibilerin ihtiyaçlarını şehirden çok da uzaklaşmadan karşılamak için kurulduğunu düşündüğümüz, gerçek bir köyün içine yerleştirilmiş konforlu "country club" çözümüne doğru çıktık yola. Bir saatlik yolu, kaybolarak iki saate uzattıktan sonra taşlı topraklı köy yolundan geçip bariyerli, kaymak asfaltlı girişe ulaştık.

Mükemmel bir doğa resminin içindeydik artık. Bakımlı ağaçlar, doğal yapılar, bir boyda çimler, olmazsa olmaz kibar, güler yüzlü çalışanlar ve tabiki bizimle birlikte bu doğayı paylaşan insanlar.

Odamıza yerleştik hemen. Özenle hazırlanmış, sade fakat konforlu, tam da beklediğimiz gibi. Inspection gerekli elbette, mekan geniş. Kibar ve güler yüzlü arkadaşımız bize eşlik etti ve keşfettik çiftliği, atları, içinde kurbağalar ve balıklar yaşayan gölcüğü, havuzu ve bahçeleri. Varolan herşey mükemmeldi de bir şeyler eksikti sanki, anlayamadık.

Akşam yemeği özenle hazırlanmıştı. Masamıza servis edildi barbeküden çıkan karışık ızgara, biz oraya kadar yorulmadık. Çok güzeldi de akşam üzeri açlıkla saldırdığımız muhteşem tostlar nedeniyle yiyemiyorduk işte. Neyse, kedi köpek doyar en azından dedik. Sonradan kibar garsonlardan öğrendik ki kedi köpek yokmuş burda. Misafirler rahatsız olmasın diye, hiç kedi köpek yok doğal olarak :) Yemek artıklarımız da çöpe gidecek doğal olarak!

....

Biz burda "doğal"ı gördük yine de. Odamızın altındaki ön hazırlık mutfağında bezelye ayıklayan aşçıların günlük sohbetlerini dinledik güle eğlene. Muhtarın yeğeniydi genç delikanlı, herkes tanırdı onu kendi köyünde. Oralarda havası vardı yani. Onunla dalga geçen yaşlı amcanın da dedesinin rahmetli köpeği pek akıllıydı, insanı bir kepaze ederdi de şaşar kalırdın. Onlara katılsak daha çok eğlenirdik hissi bilmem sadece beni mi yokladı, sanmam. Piknik alanında haydi lili lili lili yaaar eşliğinde göbek atan teyzelerin eğlencelerine şahit olduk havuz başında nasıl da hayattan yorulduğumuzu düşünürken. Onlar hoplayıp zıplarken dinleniyor, biz uzanıp unutmaya çalışırken yoruluyorduk oysa ki. Piknik alanının son düzlüğünde futbol oynayan gençlerin topu bizim tarafa kaçıyordu arada. Altta kot pantolon üstü çıplak çocukların etrafımızda olması rahatsız etti bizi haliyle. Burda böyle şey mi olur canım. Doğa dediysek doğal demedik, nerdeyiz biz. Söylesek şimdi çalışanlara hemen uyarırlar, yasak onlara bu tarafa geçmek zira.

Biz burda doğalı bir şekilde gördük aslında. Her ne kadar steril olsa da engel olunamıyor insanca doğallıklara. En iyisi bundan sonra doğayı değil doğalı seçelim ki sınıfsal ayrımları, varlığı keyfimize amade olanları görüp içten içe rahatsız olmadan dinlenelim dedik ayrılırken. Varsın kediler yemek yedirmesin, sineklerden korunmak için camları kapatalım yatarken.

Annelik mi?

Düşünüyorum bir süredir...Annelik içgüdüsü diyorlar, bu yaşlarda başlarmış dokunmaya. Bende neden yok?

Meğer çoktandır varmış. Çıkmış ortaya da benim farketmem zaman almış.

Gözündeki ışığı görünce bütün dünya aydınlanırmış. Kuş gibi çırpınırmış kalbin. En çok gözlerini öpmeyi severmişsin. Hep gülsün, hep güzel baksın diye belki. Hasta olmasın aman; adaçayına tarçın çubuğu batırıp bir kaşık da balını ekleyince iyi gelir öksürüğüne, halsizliğine. Sonuna kadar içilecek ama! Gerçi bitirmez hiçbir zaman ya. Sabah aç karnına beklemek olmaz öğleye kadar. Sandviçi hazır olacak evden çıkmadan ki atlanmayacak en önemli öğün, geçiştirilmeyecek ıvır zıvırla. Sakın kendini çok yorma, sıkma canını onun bunun sözüne, üzülme ben daha çok üzülürüm yoksa.

Yokluğunda sarılıp yastığına kokusuna dalıp uykuya, huzurla özlemek ne tatlıdır. İyi olduğunu bilmek, uzak da olsa varlığını bilmek, şükretmek birlikte geçen her yeni güne. Döndüğünde hep ilk günkü aynı sevgi. Mutluluk, göğsüne yaslamak başını, gözünü yumup yastığın kokusunu tazelemek.

"Rahat uyudun mu gece, ilaçlarını aldın mı vaktinde, bol su içtin mi, eğlendin mi şöyle doya doya güldün mü. Ohhh ömrümü veririm gülen gözlerine.

Giydiklerine dikkat et. Temiz olsun, gerisi boş hepsi yakışır sana. Günaydın de gülümseyerek insanlara. Sen gülünce gün de hep hoşgörülü olur sana."

Sıkıntı keder varsa neşelendirecek bir şeyler bulunur mutlaka, bulunmalı. Yoksa rahat yok uyku yok sana da. Mutluysa sen de mutlusun, hastaysa hastasın onunla.

Birgün, o büyük gün hayat boyu yanında olmak istediğini söylüyorsun artık kendin de emin olunca. İşte o gün, o büyük gün, şimşekler çakıyor, kararıyor hava. Onun aklına özgürlüğü düşüyor, hayalleri. Senin içinde olmadığın, olmadığını hiç farketmediğin üstelik, konduramadığın ya da.

Senin üstüne yıkılıyor onun kırdığı duvarlar, kalbine batıyor kırıklar.

Açıyorsun kapıyı sonuna kadar. "Nasıl mutlu olacaksa öyle yaşasın kuzum." O mutsuz olacaksa zaten kalamazsın ki yanında, kıyamazsın sen ona.

Çantalar toplanıyor hızlıca. Sarılmalar, ıslak yanaklar. Çatırdayan temeller, çıtırdayan kalpler. Giderken arkasından hayır dua yakışır sana canından can kopsa da.

"Mutlu ol bitaneciğim bundan sonra da. Hayat hep dilediklerini getirsin sana. Ben güçlü olurum bilirsem iyisin, sağlıklısın, rahatsın, mutlusun orda."

Bayram ziyaretleri olmayacak ama işte gün sayacağın. Yuvadan uçan evlat değil de sevgili olunca....